... ... Magic Kids Turkey Ana Okulu Magic Kids Turkey Kres ...

Geri

Benmerkezci Çocukluktan Narsist Yetişkinliğe Yolculuk

Benmerkezci Çocukluktan Narsist Yetişkinliğe Yolculuk

3 yaşında olan Kaan, yaş özelliği gereği sadece kendisinin gördüğü, duyduğu, bildiği şeyleri herkesin duyup bildiğini, kendisi bir şeyden hoşlanıyorsa herkesin bundan hoşlandığını, bir şeyden hoşlanmıyorsa kimsenin bundan hoşlanmadığını zannedebilir. Ayrıca çevresindeki herkesin ve her şeyin sadece kendisi için var olduğunu düşünür ve en önemlisi her durumu sadece kendi bakış açısından ele alır. İsviçreli Psikolog Jean Piaget’nin Gelişim Kuramına göre Kaan yaşının gereği “İşlem Öncesi Dönem”dedir ve Kaan’ın gösterdiği davranış biçiminin yaş özellikleri bakımından gayet normal olduğunu da söyleyebiliriz.

Kaan’ın yukarıda saydığımız özelliklerine dair örnekleri çoğaltacak olursak; Kaan televizyonda izlediği çizgi film için amcasıyla telefonla konuşurken ”Çizgi filmdeki kedi çok yaramaz değil mi?” sorusunu sorar. Amcasının da çizgi filmi izlediğini zanneder. Yine kendisi muzlu sütü sevmediği halde arkadaşının muzlu sütü içtiğini görünce çok şaşırır. Özetle işlem öncesi dönemin içinde yer alan 2-6 yaş çocuklarının, tek yönlü düşünce içerisinde benmerkezci bir yapıya sahip olduğu gerçeği sosyal bilimlerce kabul edilmiştir.

Kaan’ı şimdilik bir kenara bırakalım ve biraz da Narkissos’u tanıyalım. Mite göre Narkissos bir gün suda kendi yansımasını görür ve ona aşık olur. Saatlerce seyredip durur. Suyun üzerinde  duran, kendisine bakan ama karşılık vermeyen bu imge, tam ona sarılacakken yok olur. Sonunda Narkissos aşkına kavuşmak için suya düşer ve boğularak ölür. Bu öykü, ismi Narkissos’tan gelen narsistlerin durumunu betimlemek için kullanılır. Çünkü narsistler için “Onlar sürekli sudaki yansımalarına aşıktırlar” cümlesi sık sık kullanılır. Narsistik kişilik bozukluğu; kişinin kendisiyle ilgili önemli olma, yetenekli olma duygularına fazlaca sahip olması, zihninin sürekli başarı kazanma ve önde olma ile meşgul olması, başkalarından üstünlük, sürekli ilgi ve hayranlık görme ihtiyacı, eleştiri ve değerlendirmeye aşırı tahammülsüzlük, empati yoksunluğu özellikleriyle tanımlanan bir kişilik bozukluğudur. Narsist, kendini başkalarından farklı görür. O, farklı ve özeldir. Diğerlerinden daha akıllıdır, güçlüdür, güzel veya yakışıklıdır. Bu nedenle başkaları ona tapmalıdır. O hata yapmaz. Hata varsa asla onun suçu değildir. Narsistler eleştirilmeye hiç gelemezler. Eleştirene düşman kesilirler. Başkalarının ne dediğinin bir önemi yoktur. Başkalarının duygularına ve acılarına anlayış göstermezler. Onlara göre bir kişi acı çekiyorsa bu onun kendi suçudur. Özel olduklarına  inandıkları için karşı tarafında özel olmasını isterler. Ortalama bir ilişki ve partner onlara göre değildir. İş hayatında da genelde yüksek mevkilerdedirler ya da çabucak yükselirler.

Piaget, bireyin, dünyayı duyu organları sayesinde algılamaya başlaması ile başlayan gelişim sürecinin, dil kullanımı gelişimi ile birlikte seyreden benmerkezci dönem ve sonrasında sırasıyla dünyayı somut ve soyut biçimlerde algılayarak yetişkinliğe ulaştığını kuram olarak ortaya koyar.  “Yetişkin bir birey nasıl olur da 2-6 yaş arasında görülen benmerkezci çocuk özellikleriyle örtüşen davranışları, bir kişilik bozukluğu olarak narsisizm adı altında yaşayabilir?” sorusu tüm ebeveynleri kaygılandırması gereken bir soru. 2-6 yaşlarında insan hayatının odağında olan benmerkezcilik yerini özelikle okul hayatıyla birlikte sosyalliğe bırakmaktadır. Normal yaşam formlarında sayılabilecek sosyallik ve narsisizm arasındaki ince çizginin belirleyiciliği ise ebeveyn yaklaşımlarında gizli diyebiliriz. Patolojik narsisizm konusunda uzman olan psikyatri profesörü Otto Kernberg‘in, narsistik hastaları incelediğinde, bu hastaların geçmişlerinde örtük, sözel olmayan ancak yoğun ve incitici bir agresifliğe sahip, kronik olarak soğuk, duyarsız, ilgisiz, görünüşte iyi işlev gören bir anne figürüne sıkça rast geldiğini belirtmesi bizi aşağıdaki soruları sormaya zorlar:

Çocuğunuza zorluklarla mücadele etmesi için nasıl ortamlar hazırlıyorsunuz?
Gelin evin içinden başlayalım. Yemek yerken çocuğun kaşıkla ağzından beslenmesinden tutun da odasının, yatağının, oyuncaklarının sürekli çocuğun arkasından dolaşan ebeveyn tarafından toplanmasına kadar birçok eylemimiz, çocuğumuza dünyanın sadece kendi etrafında döndüğü ve o dünyanın da anne-baba tarafından döndürüldüğü mesajını vererek benmerkezci dönemin ilerleyen yaşlara kadar devam etmesine de yol açar.

Kendi davranışlarımıza dair bazı cevaplar bakın hangi soruların içinde gizli: Çocuğunuz oyun oynarken yada koşarken en son ne zaman düştü? Ayakkabılarını bağlamayı kaç yaşında öğrendi ve halihazırda ayakkabılarını kim bağlıyor? Okul çantasını kim hazırlıyor? Çocuğunuzun okulda eşyalarını sürekli kaybettiğinden-unuttuğundan mı şikayetçisiniz? Çocuk evde kendi giymediği kıyafeti, çantasına kendi başına koymadığı kitabı okulda nasıl hatırlasın? Çocuğunuzun ödevine yardım ederken geçirdiğiniz süre ile ödevlerinizi yaparken kendi anne-babanızın size yardım süresi arasında bir fark var mı?

Çocuğunuzun sınav başarısını artırmak için nasıl bir yol izliyorsunuz?
Mevcut okul ve sınav sistemi içerisinde hemen hemen tüm veliler çocuklarının yüksek notlar alması için özel bir çaba içine giriyor. Elbette bilinçli veli profili içerisinde çocuklarının gelecekteki hayatlarını düşünerek iyi birer meslek sahibi olması için her türlü imkanı sağlama gayreti saygı duyulacak bir durum. Bununla birlikte çocuğunun okul başarısında sadece notlara, merkezi sınavlara ve kendi tanımındaki “iyi mesleğe” odaklanan velinin, çocuk üzerindeki baskısının, sınav başarısı ve “iyi meslek” olarak geri dönmesi mümkün olabilir elbette. Ancak bununla birlikte başarıya giden yolda ebeveynin “Sen başarılı olmalısın” direktifi ile “sadece ben başarılı olmalıyım” felsefesine sahip bireyin, “başarı” adına dünyayı kendi etrafında döndürmek isteyeceği narsizm yolculuğundaki adımlarını hızlandırdığı kesindir.

Çocuğunuzun mağlubiyetlere karşı tepkileri nasıl?
İnsan çocukken zayıf yönlerine doğru, yetişkinken ise güçlü yönlerine doğru saldırılara maruz kalır. Okulda, sınıfta yavaş koşan, yazısı kötü olan, diğer çocuklara göre daha kilolu olan v.b. çocukların bir lakabı vardır. Çocuğa bazen de aldığı düşük nottan dolayı evde lakap takılır. Bazen de yakın çevrenin çocuklarıyla kıyaslandığı için o sınavı sadece düşük notla değil ağır bir yenilgiyle kapatacaktır. Aslında yakın aile ve akrabalar, ebeveynlerin kendi aralarındaki rekabeti çocukları üzerinden sürdürmesi, ebeveynin çocuğa “şiddet” uygulaması anlamına geldiği gerçeğini gözden kaçırmamak gerekir. Çocuklarımız yetişkinliğe giden yolda sınavdan düşük not almayı, 100 m. koştuğu yarışta sonuncu olmayı, şişman olmayı hatta oynadığı bilgisayar oyununda yeterli puanı toplayamamayı yenilgi olarak gördükçe saldırganlık, yalan söyleme, küfür etme, sessiz kalma gibi tepkiler geliştirebilirler. Sanat veya sporla tanışmadan çocuğun başarı duygusu gelişmez. Başarı duygusu gelişmeyen çocuğun girişken olmasını beklemek, ebeveyn hayal kırıklıklarını da yanında getirecektir. Çocuğundan yüksek beklenti içine giren ebeveyn, her an çocuk üstünde kurduğu baskıyla belki de fark etmeksizin narsisizmin en önemli özelliklerinden olan “zafere giden her yol mubahtır” felsefesine de katkı sağlayacaktır.

Çocuğunuzun her istediği alınır mı?
Bir anne-baba “Çocuğumun her istediğini yapıyorum ama ona söz geçiremiyorum” diyor ise sonucu sebebinde saklı bir cümle kuruyor demektir. “İstediği olsun”, “benim çocukken yaşadığım yokluğu o yaşamasın”, “içinde kalmasın”, “ağlamasın” ve buna benzer sayısı artırılabilecek birçok cümle eşliğinde çocuklarının hemen hemen her istediğini alan ebeveyn, günümüzün tipik anne-babasına örnek teşkil ediyor. Narsist bireyin en önemli özelliklerinden bir tanesi olan “istediğini elde etmek”, alışveriş merkezinin oyuncakçısında başlıyor dersek abartmış olmayız. Günümüz çocuklarının meraklı olduğu bir gerçek elbette ama bu merak, keşfetmeye yönelik olmaktan çok elde etmeye yönelik bir merak. Keşfetmek motive ederken, elde etmek tatminsizleştiren bir duygudur. Bu durum, günümüz çocuklarının, istedikleri olduğunda mutlu, istemedikleri olduğunda ise mutsuz olan bireyler çağının “narsist yetişkinleri” olacağı gerçeğini ortaya koyuyor.

Okuldaki veli desteğiniz ne derecede?
Geçmiş yıllarda velinin okula dair görevi, veli toplantılarında öğrendiği sonuçlara göre çocuğuna çekidüzen(!) vermekken, günümüzde bu görev çocuğun okulla ilgili her sorununu bizzat okulda muhatapları ile halletmeye(!) dönmüş durumda. Çocuğun notlarının düşük olmasına, ön sırada oturmuyor olmasına, basketbol takımına girememiş olmasına ebeveyn tarafından “ben hallederim” denilerek müdahale edilmesi, dünyanın kendi etrafında döndüğünü sanan Kaan’dan narsist Narkissos’a doğru anne-baba ve çocuğun el ele yolculuğu anlamına gelir. Çocuk notları düşükse çalışıp notlarını yükseltebileceğini, sınıfta herkesin ön sırada oturamayacağını ya da basketbol takımına seçilmek için çok daha fazla gayret göstermesi gerektiğini ama bu konularda ailesinin sürekli onun arkasında olduğunu bilmelidir.

Çocuğunuzun empati düzeyinde belirleyici olabildiniz mi?
Yol kenarında bulunan dilencinin çocuğuna, para yerine marketten fazla sayıda aldığınız gofretten bir tane veriyorsunuz. Çocuğunuz gofreti neden verdiğinize dair itirazda bulunuyor. Siz “o çocuk belki şimdiye kadar hiç gofret yememiştir” dediğinizde çocuğunuzdan duyduğunuz cevaplar/sorular; “Nasıl olabilir ki? 4-5 yaşına gelmiş bir çocuk neden hiç gofret yememiş olsun ki?” ise narsisizm yarışında son düzlüğü dönen bir çocuğunuz var diyebiliriz. Dünyanın kendi etrafında döndüğünü değil, dünyanın bir parçası olduğunu anlayabilen birey önce kendiyle sonra da tüm dünyayla barış halinde olur. Burada anne-babaya düşen görev, çocuğun karşılaştığı olaylara dışarıdan bakabilme becerisini artırmak olmalıdır.

Ataerkilden anaerkile doğru devam eden toplumsal yolculukta durak, çocukerkil toplum. Tabi evde baskın olan çocukların dışarıda süt dökmüş kedi gibi olduğu gerçeği gözden kaçmamalı. Anne-baba olarak görevimiz, çocuğun 2-6 yaş aralığına sığan benmerkezci dönemden okul hayatıyla birlikte sağlıklı bir sosyalleşme sürecine girmesine yardımcı olabilmektir. Her şeyin en iyisini yapması istenen, karşılaşılan en ufak zorlukta anne-babanın yanında olduğunu bilen ve en önemlisi “benden değerlisi yok” cümlesini empati yoksunluğu içerisinde kuran narsist bireylerin dünyasına hoş geldiniz dememek için günümüz çocuklarının, suda sadece kendi yansımalarını değil tüm dünyayı gösterecek anne ve babalara ihtiyaçları var.

-eğitimpedia sitesinden ALINTIDIR-